31 Ocak 2019 Perşembe

Hangisini tercih edersin temalı mim



    Selimhan kardeş bir mim pas etmiş. Soruları hazırlayan ReHiTu blogcanıymış. Yeme içme odaklı gibi geldi azıcık. Erkekler niye yeme olayına bu kadar takılı abicim ben bilmem ki. Neysem her ikisine de teşekkür edip söylenmeden cevaplara geçeyim  hanım hanımcık. 


Hangisini tercih edersin? Uçabilme yeteneğinin olmasını mı yoksa su altında da nefes alabilmeyi mi? Neden?Tabiki uçabilme şeysi olsun isterdim. Kuşlar tadını çıkarıyo bu dünyanın valla, ben size söyleyeyim ;)Hangisini tercih edersin? Sonsuza dek etrafının kitaplarla çevrili olmasını mı yoksa evcil hayvanlarla mı?Neden ?  Kitaplarla... Hayalgücüm bir sürü evcil hayvanı da etrafa yığdırır nasıl olsa. Ama kitap demek başka başka hayalgüçleri demek. O sebep daha kıymetli. Hangisini tercih edersin ? Büyük ellere sahip olmayı mı büyük ayaklara sahip olmayı mı ? Neden ? Ay hiç düşünmemiştim bugüne kadar.  Yani sırf bunu cevaplamak için bir şeyler yazmış olmayayım. Her şey tastamam  işlevsel yaratılmış bence :)Hangisini tercih edersin? Geriye kalan hayatının tamamında çay içmeyi mi yoksa kahve içmeyi mi? Neden?Şu sıralar çaycıyım. Bi sıralar kaheciydim. Bu konuda gelgitlerim var :)
Hangisini tercih edersin ? Pilav üstü kuru mu yoksa köfte patates mi ?Neden ?Pilav üstü kuru diyeyim, besin değeri itibariyle. Hangisini tercih edersin ? Sınırsız döner mi ? Yoksa sınırsız kokoreç mi?Kokoreç hastasıyım. Napiim gerçek bu :)Hangisini tercih edersin ? Ölüm saatini bilmeyi mi , yoksa nasıl öleceğini bilmeyi mi ? (Ölüm tarihini ve ölüm şeklini değiştiremiyorsun) Neden ?Ölüm tarihini bilmeyi genelde kimse istemez ama ben ölüm şeklinden ziyade tarihi bilmek isterdim sanırım. En azından ne kadar vaktim kaldığını bilir ona göre motive olurdum ahirete hazırlık konusunda. Ama ölüm şeklini bilsen napıcan ? Bi faydası yok gibi. Hangisini tercih edersin 500 yıl gelecekte yaşamayı mı yoksa 500 yıl geçmişte yaşamayı mı ? Neden ? Tabiki geçmişte. Her şey daha basitmiş o dönem. Anadolu'nun mis gibi bi kasabasında tatliş tatliş yaşar giderdim. İkramlar sunum çılgınlığına kurban edilmemiş selfi şeysi henüz moda olmamış filan. Ooo mis gibi işte. Sade ve anmalı hayatlar... Hangisini tercih edersin? Her yıl yenilenen tek seferlik uluslararası bir uçuş bileti mi yoksa yurt içine geçerli sınırsız uçak bileti mi ? Neden ? Yurt içi o kadar çok yer var ki gezilecek... Zamanı daha çok geziyle daha  verimli kullanmak adına ikinci seçenek daha cazip. Hangisini tercih edersin daha çok dinlemeyi mi daha çok konuşmayı mı ?Neden ? Kesinlikle daha çok dinlemeyi... Dinlemek demek konuşmak için malzeme biriktirmek demek. O sebep zenginlik demek aslında. Ama çok başarılı değiliz toplum olarak bu konuda. Ben çalışıyorum ama bu alanda. Biraz yol kat ettim gibi. Yani inşaallah :) 
Ben bu mimi isteyen herkese göndereyim. Çünkü zaten benim olası gönderebileceğim kişileri Selimhan kardeş yazmış :) İleriki günlerde ben de bir mim hazırlayacağım içimden geldi :))Bu arada fotoğraf önceki yazdan sanırsam, muazzam gün batımına hayranlık temalı adet üzere  :))Herkeslere selamlar sevgiler blogcanlar. Bugünkü bloğuma ayrılan vakit bu kadar ;)Şimdi gün başlasın !  ;) 

30 Ocak 2019 Çarşamba

Bugünlük böyle

Şu yağmurlu nefis İzmir Çarşambası...  *Bloğuma şakır şakır yazılar döktürebilirdim. 
*Kitabımı elime alıp ruhun derinliklerine yolculuk edebilirdim. 
*İstediğim bir filmi izleyip sinema listemden bir elemanı daha elemiş olabilirdim. 
*Evde yapılacak işlerden birini daha halledip  evcilleşmiş hatun  profiline az daha yaklaşabilirdim. 
*Yazmayı düşündüğüm şeyin taslağına çalışabilirdim. 
*Araştırılacak şeylere bakınıp notlar alabilridim.  
Ama ben ne yapıyorum?  
Genç çıtır yeğenim kişisi misafirimle "Uzay yolculuğu" filmini izleyip,  onun okul hayatına dair yaşadıklarını dinliyorum. Neden?   
Çünkü gençlerin gönlüne girmek önemli ;)  
Yani bu yazının size kattığı şey şu olabilir: Yiyeceğini paylaşmak nasıl kutsalsa bazen vaktini paylaşmak da öyle...  
Huzurlu günler olsun canlar,  yarın size döktürürüm artıkın bol bol.  Bugünlük böyle  ;)  


29 Ocak 2019 Salı

Ayşe Sevim

   Bonesi yamur yumur gözüken bu bayan yazarın adı Ayşe Sevim. Şimdi siz diyeceksiniz ki "Aaa kadının bonesine laf etti !" Yoo valla onun yazılarında  kendisiyle geçtiği dalgalara siz şahit olsanız benim yazdığım şeye çoktan  gülüp geçeceğini  bilirdiniz. 
Bana birileri   "Hey Bilge Bilge ! Söylesene yeryüzünde yaşayan ve  bi asansörün içine  24 saat tıkılıp kalmak isteyebileceğin tek insanoğlu kimdir bu dünyada?!" diye sorsalar  kesinlikle onun adını söylerim. Neyse böyle de absürt soru olmaz da... Yani "Sessiz bir köşede saatlerce oturup sohbet etmeyi istediğim bir insan kendisi" diyerekten az önceki uçuk hayali sileyim akıllardan. 
   Onu instagramda tanıdım. İyiki de tanımışım. O günümüzün çoğu  yazarlarının tam aksine, yazarlığı "Temizliğe kendi kapısının önünden başlamak" boyutunda icra eden özel bir sanatçı. Bir çok kitabı var. Çocuklar için de birbirinden zihin açıcı kitapları mevcut. Ayrıca şiirleri... Ahh nefis... Bir de "net yazı" isminde onlıne bir yazarlık atölyesi var. Hem de çok tatliş bir anne bence :) Açın bakın kitaplarına çalışmalarına hangi birini yazayım, google amca diye bir şey var dimi ama. Hem hepsini buraya yığdırırsam sıkılırsınız. Kısaca on parmağı on marifet ama yine de kendini yerden yere vurur durur her seferinde. Bu yüzden beni avladı ya işte. Toplumu öteleyen sanatçı kibri yerine kendi nefsiyle savaşlarını anlatan modern bi Donkişot !  
   Aaa bu arada instagram şeysinde bi kere olsun yazdığım yorumlara cevap vermişliği yok, hain.Gerçi kimseye pek cevap vermiyor. Eminim veremiyordur. Ama yine de günün birinde tanışırsam ( ki inşaallah) mutlaka bununla ilgili iki çift laf yiyecek benden kaçarı yok. 

Şiirilerinden bi kuple ile veda edeyim ve herkeslere güzel Salılar dileyeyim canlar  ;) 

"yorgunluktan yaratılmış bütün kızlar
kat kat kestirip kuaförde kabuslarını
ay ışığından rujlar sürüyorlar
dünyanın jelatinini açmadan yaşlanıyor hepsi"

28 Ocak 2019 Pazartesi

Sorular sorular ;)

   Herkeslere "selamün aleyküm gençlik !" diyeyim canlar. "Ee çünkü blog yazan insan yüz yaşında olsa bile gençtir ve  genç kalmasını becermiştir!"  tespitimle de  destekleyeyim bu selamı. 
 Neysem... Sevde kardeşin miminde eşleştiğimiz "Mutluluk için" blogcanımız bir kaç soru göndermiş. Kendisine teşekkür edip en kısa zamanda benim sorularımı da cevaplamak üzere hazır olsun mesajını da iliştireyim.  O soruların cevabıyla başlayalım yeni haftaya. Neler mi sormuş ? Altta... 

1) İnsanlarda en sevdiğiniz/sevmediğiniz kişilik özelliği nedir ? 

   En sevdiğim özellikler : * Kalıpların dışında olanlar... Ama saçları maviye boyatmak filan değil kasteddiğim. (Yani boyayan da boyar o da ayrı)  Yaradanın gönderdiği kurallar çerçevesinde kalıpların dışına çıkmayı başarabilenler... Bu zordur çünkü. Bunu başaran insanlar da çok özeldir bana göre. O insanlara kolayca ısınırım. 
*Sonraa... Neden yaratıldığını düşünen, bunu dert edinen insanların da kendine özgü özellikleri vardır. Okumayı araştırmayı inancı gereğince  en doğru şekilde yaşamayı hedef edinirler. Tanırsın onları. Onlar da özeldir, severim. *Herkes dertlidir de... Derdini açık etmeyen, konuşmaya değmez bulan derviş gönüllüler var ya hani. Onları da pek severim. Alır baş köşeye koyarım nerede bulsam. 
Sevmediğim özellikler:  Yukarıda saydığım özelliklerin topunu taşımayan insanları pek özel bulmam. Sevmiyorum demeyeyim beaa. Yaratılmışı her türlü sevmek lazım Yaradan'dan ötürü demişler. Hem, ya Mevla'nın bildiği benim bilmediğim cillop bi güzelliği varsa ya o şahsın ? Yani seviyorum sevmiyorum ifadelerini değil de.... Senin için özel olmayabilir. Kendine çok yakın bulmayabilirsin gibi tanımlarla belki sınıflandırmak lazım. (Umarım haddini aşan bi cevap olmamıştır :)) 

2)Asla unutamayacağınız kitap ve film nedir ?
Kitap : "Uçurtma avcısı" olsun.  Film de "Lunch box" olsun. Değişir bunlar tabi zamanla. 

3)Dünyaya yeniden gelseniz ne olmak istersiniz ?
Aa öğretmen tabiki kesinlikle. Çok cann meslek bana göre. İsmimden ve bıdı bıdı konuşma üslubum dolayısıyla da sürekli "Bilge sen neden öğretmen  olmadın yaavv!" geyiğinde adı geçen meslektir :) Ama kader seni ev hatun kişisi ya da kedisi yapmıştır işte. Ya da ikisinin arası bir şey... Yapacak yoktur :)

4)En son dinlediğiniz ve çok sevdiğiniz bir şarkı önerisi ?

Dur onu direk atayım da dinleyelim ;) 



Herkese bol huzurlu bol faydalı aktiviteli bol neşeli aksiyonlu bi hafta olsun ! Selametler dilerim blogcanlarım!  ;) 

26 Ocak 2019 Cumartesi

Altın ve bakır

   Madem günlerden Cumartesi.  Madem az biraz boş vakit oluyor hafta sonu. Madem boş vakit olunca insanlar "Acaba film mi izlesek bea? " gibilerden arayışlar içine girebiliyor.  O zaman ailenizin blogcanı Bilge burdaa!!  
   Şu naif filmi izleyin derim. Filmin adı "Altın ve bakır". İran sinemasının seçmece elemanlarından. 2011 yapımı ve imdb si 8.4 diyeyim.  Ruhumda  bıraktığı o nefis lezzet halen taptaze. Yıllar oldu izleyeli halbuki. Sevgiyi, vefayı,  öğrenme aşkını,  kitapları... Daha güzel anlatan bir sinema yapımı gelmiş midir aceebaa?  Vaktiniz varsa hemencik cep telefonlarınızı kapatıp izlemeye başlayın. Yoksa uygun bi vakit için kaydınıza alın. 
Not: Hatun kişiler özellikle eşleriyle izlesin bence ;) Bekar hatunlar da nişanlanma aşamasında filan yapsınlar bunu.  Bu kıyağımı da  unutmazsınız umarım :)) 

   Nefis hafta sonları dilerim canlar. Rabbim her anınızı  sevgi, vefa ve muhabbetle doldurup taşırsın inşaallah!  
Selamlar olsun herkeslere ;)  

25 Ocak 2019 Cuma

Bizim aile

   Babam bizimle yaşıyor.  Annemi kaybettikten bir süre sonra başladı bizle yaşamaya. Baktım geçen gün  televizyonda bu filmi izliyor. Adı "Bizim aile " değil miydi bunun?  Evet öyle olması lazım. Neyse bunu izlerken kıkırdadığını farkedince 80 lik tatlişimin...  "Babacık halen bunları mı izliyosun yaaa! :))  diyemeden yapamadım. Deyiverdim çıktı gitti ağzımdan yani. Gidip yanağından bi öpücük aldım. "Annen çok severdi" dedi.  O an yalnız bırakmak istemedim.  Yanına iliştim,  izlemeye başladım ben de. Sizi temin ederim sadece 5 saniye geçmişti ki...  Hüngür hüngür ağlamaya başlamışım.  Yanımda ukelaa bi genç olsaydı da şöyle deseydi : Bilgecik halen bunlara mı ağlıyon sen yeaa? :))  
Babam gibi sabırlı olabilemezdim herhalde ;)  

   Demek ki neymiş: Büyüklerimizin tercihlerini çok da kurcalamıcakmışız.  Ve de büyük büyük konuşmucakmışız. Az konuşup ciks olcakmışız. 
   Yorguuun bi gün sonu yine dilimizi katlederek  yazdıklarımı okuduğunuz için sağolunuz canlar. Akşama bi kamyon misafirim geliyor. Orta düzey bi Türk hatunu performansı sergilersem ne güzel olur. Hadi inşaallah :)  Az enerji toplayayım diye uzanınca blogcuğumu da ihmal etmeyeyim dedim ;) O gün çektiğim bu fotoyu paylaşıvereyim dedim :)  
Sevgiler selamlar herkeslere ;)   

24 Ocak 2019 Perşembe

Pakize ile yağmur seyri



                                            
   Salon penceremin baş köşesinde ufak bir cumhuriyet kuran yaprak güzeli ile yağmuru izliyoruz bu sabah. Adı Pakize.  Diyorum ki; 
-Yağmur ne güzel dimi Pakize ?" 
-Güzel diyor. Ama yağmur altında kalmış çatısızları da düşünmek lazım.
 Haklısın diyorum az mahcup. 
Sessizlik...



 Biraz gülümseyip devam ediyorum sonra:
-Şimdi sobası çıtır çıtır yanan evlerde ekmekler kızarıyordur belki o sobaların üstünde. Ah o kokuyu hayal ediyor musun Pakize ?  
-Yaa diyor. O sobanın yakacağını kolaylıkla bulmuşlardır umarım. Evet inşaallah diyorum. 
Az daha sessizlik... 


   -Belki diyorum, belki pencere kenarında elinde sıcak çayıyla kitabını okuyan huzurlu insanlar vardır şimdi. Yağmurda kitap okumanın keyfi de bir başkadır ama! derken yüzüme yayılan geniş bir gülümseme... Pakize'nin söze başlamasıyla tuz buz oluyor o gülümseme. 
- Şu ev kuşu asosyalleri mi diyosun sen ? Aynı sen gibi işte. İnsan içine karışmayın da okuyun okuyun kadı olcanız bi yerlere ! 
-Aaa Pakize bi yürü git yaa!!  deyip kalkıyorum yanından. Söylene söylene mutfağa  çay suyu koymaya gidiyorum. Bitkiyle konuşulur mu be?! 
Günaydın olsun canlar ! Yağmurun şükrünü hakkıyla yapalım duasıyla günaydınlar herkeslere :)

23 Ocak 2019 Çarşamba

İç seslerimiz

   Bir aile büyüğüm vardı... Günlerce konuşmamıştık zamanında. Sebebi  kalbimi çok kıran bir şey söylemesiydi. Büyük olarak ona yakıştıramadığım bir şeydi. Sık sık arardım önceleri aramaları kesmiştim. Beraber olduğumuzda yüzüme düşen gölgeye de engel olamıyordum. Fark etmiş tabi. Bir gün bana dedi ki : Tavrını beğenmiyorum, bir şeyler var sende. Yalnız bu ifade "otur konuşalım" tarzında değildi pek. Daha çok şikayet ve azar şeklindeydi. 
   O an... İşte o kritik an, evrensel trip mekanizması işleseydi "Yok bir şeyim" deyip ortamı terk eder giderdim. Ve belki araya giren bir küslük... Daha uzun ayrılık... Belki üzerime düşen bir sürü hakkı vardı ve hepsi öylece muallakta asılı kalacaktı. Yani o tek trip cümlesini söylersem eğer... Sadece tek cümle : "Yok bir şeyim"
   O an için çok dua etmiştim öncesinde. Sevdiğim bir kişiydi çünkü. (Siz o kişi yerine eşinizi koyun, annenizi, babanızı, arkadaşlarınızı v.s.) Onu kaybetmek istemiyordum. Ayrıca kalbini kırmak da istemiyordum. Hayat boyu, kalp kırarak elde edilen başarılar bana pek gerçek  başarı gibi gelmemiştir zira. Büyüklerin kalbi de kolay kırılır malum.  Bu yüzden, vakti geldiğinde  kendimi en saf şekilde ifade edebilmek için çok dua etmiştim. İşte şimdi o an gelmişti. Hadi bakalım Bilge dedim kendime. Sahne senin. Sabır mı nefsin mi ? Öyle zor bi andı ki. Nefsim bas git diyordu aslında bas git ! Sana söylediğini hatırla ve "yok bişeyim" deyip bas git ! Diğer yanda vicdanım ise yapamazsın diyordu yapamazsın... Medeniyet konuşmayı telkin eder. Anlat derdini, konuş. Allahım bana yardım et diyordum bi yandan. Onun yardımı olmadan en cevval hatipler susup kalmaz mı, onun yardımı olmadan en kuvvetli savunmalar cılız bir sese dönmez mi.Öyle... 
   Gözlerimin içine bakmaya devam ediyordu sorar mahiyette... Allah'ın yardımı yetişti. İçimdeki bas git diyen  sesi kesti önce. Sonra oturdum karşısına. Usul usul anlatmaya başladım. Bak böyle böyle böyle... 
   O da derdini anlattı. Meğer benim anladığımdan çok başka bir şey söylemek istemiş o an. Ve daha önemli bir şey söyledi sonunda. Sen kalbine benimle ilgili böyle bir düşünce gelince, tabloya neden en geniş açıdan bakmadın ? Benim o maksatla seni üzmek istemeyeceğimi neden düşünemedin? Bi kaç saniye sessizlik... Diyemedim ki, "Seslerim var benim... İçimde derinlerde... Konuşup duran sesler. Onlar bazen düşünmemi engelliyor.O sebeptir herhalde."
   İçimizde sesler var cidden. Bıdı bıdı konuşup duran. Bazen en yakınlarımızı o sesler yüzünden kırıyoruz. O sesler yüzünden de çokça kırılıyoruz. O sesi susturup Mevla'nın verdiği asıl sesi kullanmak ve konuşmaya başlamak... Aslında tüm yapmamız gereken bu iken, biz tam tersini yapıyoruz. İşler bazen bu yüzden çıkmaza giriyor işte.
  Neyse o gün öptüm onu yanaklarından. Sarıldım sıkı sıkı.. Haksız olduğumu bile bile şöyle dedim yine de : " Bi daha bana böyle şeyler hissettirme sen de !"  İç ses pes etmez ki hiç :)

Günaydın canlarr! Tüm o güzel canları taşıyanlar ! Arada böyle ufak hikayeler yazıp blogda bunun için  bir kategori açayım diyorum. Ne dersiniz ? :)

Şuraya müzğimi de koyar giderim. Ama gece dinleyin olur mu, gündüz için aşırı sakinlik verebilir, işler güçler kalmasın  :)

22 Ocak 2019 Salı

Blogger aşkına!

Bu sabah itibariyle blog dünyasına dair ufak tefek notlarım şöyle canlar :

# İnşaallah çok tatlı blogcanlar tanıyacağım bu sene.  Ya da ne zaman nasipse işte. Hatta tanımaya başladım bile ! :)

#Blog okumanın keyif vermesi için yaşımın 40 a tekabül etmesi gerekiyormuş. Başka yaşamları gözlemleyip hayattan lezzet almak isteyen 40 yaşı beklesin ! mottosunu taşıyorum artıkın ;) 
 
#Orta yerimden ikiye çatlasam da laf olsun diye yorum yazamıycam galiba. Oysa bu işte hızlı olmak için az ama öz yorumu bolca yaz diyollaa :/

#Bloğun teknik donanımıyla uğraşmak eşittir dibi tutmuş tencere temizlemek.  Çok net.

#Bir blogcan "Hayatım dört dörtlük valla. Gezip dolaşıp yiyip içiyorum annem be! " ayarında yazıyor ve bana hiç bir şey vermiyorsa uzay mekiği hızında ortamdan uzaklaşıyorum.

#Bazı bloglarda  aklıma hayalime gelmeyecek bakış açıları yakalayınca kendi zekamdan utanıp "vay be,  sen çok yaşa ademoğlu ! haykırışıyla tepkiselleşiyorum :) 

#Mutfakta çorbamı karıştırırken, " bloğuma şehir belirten ziyaretçi sayacını nasıl eklerimkine?! " gibi ıvır zıvır blogger şeysilerini düşünüyorum.

#Yemişim "seo"sunu ya da "google plus" platformlarını filan dicem dee...   daha fazla güzel insana ulaşmak için kuzu kuzu bunlara da çalışmam gerek diye düşünüp sesimi yutuyorum.  Pehh! 

   Bunun gibi şeyler işte. Bu arada bloğumla ilgili önerileriniz ya da fikirleriniz varsa  yedi yirmi dört açığım blogcanlar :)  Beynim az daha yoğurt olsun, tabi tabi kendiminkiler az geliyo ne de olsa :)))

Güzel Salılar olsun hepiciğimize :)
Blogger aşkına şu dımbırtıyı bırakıp da gideyim, şık olur ;)

Not: Fotoğraftaki, geçen geceden arkadaş evindeki çay görseli. 



21 Ocak 2019 Pazartesi

Bir kumaşçı dükkanında...

   Hafta sonu eşim kişisiyle dışarıya çıktığımızda bi ara kumaş dükkanlarından birine girdim. Ben ilgilendiğim kumaşa bakınırken önümde üç kadın hem kumaşlara dokunup hem sohbet ediyorlardı.Biri genç ikisi daha yaşlıcaydı. Aralarındaki en genç olan, daha yaşlı olanlardan birine dedi ki : "Ay yanındaki arkadaşın  ..... abla da ne kadar eli sıkı. Deminden beri dokunuyor kumaşlara ama bi tanesini bile alamadı. Hep de gidip gidip en ucuzlara dokunuyo valla. " Yani yaşlı olanlardan birine diğerini çekiştiriyordu bu genç hanım. Cimrilikle itham edilen teyze gülümsedi. Çok kibar bir dille şöyle dedi : "Hanım kızım, ben dikişten pek anlamıyorum. Kumaşları ziyan ederim diye korkuyorum." Genç hanımın bu yersiz ithamına karşı sabredip, saldırgan bir dil kullanmamayı tercih etmişti.  
   Gezinmeye devam ediyoruz. Ne ben aradığım kumaşı bulabiliyorum ne onlar... Ama ben nereye bakıyorsam yanımda onlar ve muhabbetlerine mecburen kulak misafiriyim. Sonra dayanamadı genç olan. Tekrar bir çıkış yaptı : "Bak bak yine en ucuzlarına bakıyor. Ah teyze ah ! " Çiğ çiğ güldü ardından.Üstelik sesi o kadar yükseldi ki tüm mağaza onları dinlemek zorunda sanki. Cimrilikle itham edilen teyze yine nazikçe ve kısık sesle bir şeyler söylemekle yetindi. O an benim de içime, öfkeyle genç olana parlayıp sesini alçaltmasını söylemek hissiyatı geldi mi ? E geldi. Ama  mağdur teyzeyi rol model aldım. Oradan nazikçe tam da uzaklaşıyordum ki...   Dayanamadı diğeri. "Kızım sen bana baksana bana! Sen ona cimri diyorsun ama o öyle biri değil.  Şu kulağımdaki altın küpeleri görüyor musun? (Kocaman altın küpelerine gitti eli) Bana bu küpeleri bu  arkadaşım hediye etti. Sırf hatıra kalsın diye hem de.Hiç bir şey göründüğü gibi değildir." Bir sessizlik...Allı morlu oldu genç olanın yüzü. Sustu. Nihayet susabilmişti.
   Aradığım kumaşı bulamadığım için elim boş çıkıyordum dükkandan. Ama kalbim bi dolu dersle yüklenmişti. Hunharca savunmalar yerine nazikçe cevaplar verebilme becerisi, tüm göstergelere rağmen önyargısız kalabilme erdemi, lafını bilmezlerle yola çıkmanın meşakkati,gereksiz konuşmaların insanı düşürdüğü durumlar.  Hepsi de ayrı ayrı ders başlıkları oldu o gün için. Güzel bir alışveriş olmuştu aslında. Bir kaç dakikaya karşın bi dolu ders...
  Ve pazartesi bloğum için de güzel bir konu... İnşaallah bu dersler kalbimizde atıl vaziyette kalmaz da hayatlarımıza en güzel şekilde akseder. Aksetsin diye yaşanıyor esasen. Hiç bir şey sebepsiz değil ki. Neden o gün o hatunlarla aynı kumaş dükkanına yolum düşmüştü ki ? 

Misss haftalar olsun blogcanlarım :) Bugün yepyeni bir haftanın Pazartesisi ;)
   

19 Ocak 2019 Cumartesi

Lunch Box

   Az film paylaşırım ama öz paylaşırım blogcanlarım :)  Bakın bu filmi sakin kafayla bi izleyin bu hafta sonu derim. Nefis bir lezzet bırakıyor insanda.  Günlerce etkisinden kurtulamamıştım. "Önyargılı olmamak" üzere bir kısım var filmde. Otobüs yolculuğunda geçen bir mevzu... Mesela o kısım, her önyargı taşıyacağım vakit gelir neon ışıklarıyla karşımda oynamaya başlar halen :) İzleyince hak vereceksiniz. 

18 Ocak 2019 Cuma

Mim şeysi :)

   Sevgili blogcanımız  deeptone bir mim pas etmiş gitmiş dünkü vakitlerde. http://sevdeninsiirler.blogspot.com/  arkadaşımızın hazırladığı bir mimmiş. Ben önceki bloğumu yazarken de pek severdim mim şeysini o sebep hemencik cevaplayayım dedim. Mim de mim amaa. Sorular diyor ki kısaca :"Yahu kimsin sen kimsinn?"  Ben kim miyim ? İşte sorular ve cevaplar... 

17 Ocak 2019 Perşembe

Kalp daralması üzerine...

   Bugün bahsetmek istediğim çok önemli bir şey var. Dün okuduğum satırlardan süzülen bir konu : Ruhun kabz hali, yani kalp darlığı.
    Bazen şöyle şeyler hissedebilirsiniz: "Pöff bugün işe gitmek hiç canım istemiyor!"  Ya da "Allahım yine kalk yine bir sürü ev işi,  ay yangın var diye bağırıcam. " Ya da dünyanın en mutluluk verici pozisyonunda olsanız bile içinizde şöyle fısıldayan bir ses olabilir " Her şey mükemmel gözüküyor ama içim neden ferahlamış değil ?? " 
   İşte tüm bunların nedeni Rabbin belli bir süreliğine kalbinizi imtihana tabi tutmasından mütevellid.  Yani evrendeki tüm olumlu koşullar bir araya gelse bile o kalp sıkılacak kaçarı yok.  Müslüman şahsın burda sergilemesi gereken tavır şu : Her şeyden önce bunun geçici bir süreç olduğunu kesinlikle bilecek. Allah'tan geldiğini ve sığınılacak tek mercinin de yine Yaradan olduğunu iyice kafasına yerleştirecek. Ha bu süreyi biraz içine dönüp Yaradanıyla yakınlık kurma belki bazı şeylerle yüzleşip özür dileme(tövbe etme)  ya da tefekkür etme şeklinde değerlendirirse de bu süreci tadından yenmez bir sükunetle atlatabilir.  Hoş olur... :)  Her şeyden önce şunu düşünmeli aslında : Muhatap alındıysam özelim demek ki...  
   Özetle, zaman zaman belki yaptığımız hatalar belki de Rabbin kula kendini hatırlatması bazen de kalbinde dünya sevgisinin azaltılması gibi nedenlerle  kalp darlığı imtihanına tabi olabiliriz ama geçici bir süreç olduğunu ve çözümüm yine en sevgiliye sığınmak olduğunu kesinlikle akıldan çıkarmazsak ağır hasarsız atlatıveririz inşaallah.  
   Ha bu arada bahsettiğim şeyler tabiki sadece inanan kesim için geçerli olan şeyler. Ateist deist filan kardeşler okuyorsa şayet onlara da genel kültür olmuştur işte:) Var mıdır acaba?   Varsa da yoksa da herkese selam artıkın.  
   Evet daha kahvaltı yapılmamış, evde bir yığın iş, öğleden sonra da planlı programlı  ve de telefondan anca bu kadar yazabildim canlar.  Rabbim kalplerimize selamet versin inşaallah.  Ve de kaçtım benn !!  
Not: Fotoğraf,  salon penceremden kalbi daralan İzmir silueti.  Nasıl da  konuya cuk oturmuş  değil mi ama :))) 

16 Ocak 2019 Çarşamba

Gizli dost

  Dün uzun süredir dönüp bakamadığım bu defteri aldım elime. Hayatımın köşe başlarını, gizli sokaklarını, uçuk hayallerini döküp saçtığım bir dosttur kendisi. Uzun süredir buna yazamamıştım çünkü evlilik kurumu insanı çılgın bir iş makinesine döndürüyor kısa zamanda. Yani benim gibi ülke çoğunluğuna hükmeden işsiz ev hanımları kategorisinde olsanız bile, gün boyu boş kalıp kendinize ait bir şeylerle uğraşma imkanı lüks kaçabiliyor çoğu zaman.
  Ama 2019 la ilgili değişik bir enerji var içimde. Ev hayatına ve gün içinde kendim için de vakitler ayırmaya bi miktar daha yatkınlık sağladım sanki hamd olsun. (Tabiki en sevgilinin (c.c.) izni ve yardımıyla...) 
  Hayat su gibi akıp giderken ısrarla ve inatla ruhunu yanında tutup ona sıkı sıkı sarılan, kendini bulma ve bilme derdine düşmüş, her anın içinde saklı yaratılma lezzetini tadabilen güzel insanlara ne mutlu ama ! 
  Bugünlük bu kadar, kısa... :) 

Aa bi dakka !  güzel bir slow da bu sabahın promosyonu olsun mu? Olsun olsun  ;) 

Bolca sev, ruhuna sahip çık ve çokça yaz sevgili dünya ! :))


15 Ocak 2019 Salı

Samimiyet mevzusu...

   Şu yaşa kadar pek çok zorlukları aştım. Tabi sadece kendi gücümle değildi bu. Sevgili yaradanın izniyle oldu hepsi. İyi tamam pek güzel. Ama aşamadığım bir etap var ki fena bir muamma... Ne mi o ? Şöyle... 
   Yaş 40 a geldi dayandı söylemesi ayıp. Ama halen insan ilişkilerimde "samimiyet"konusuna feci takık vaziyetteyim.İstiyorum ki ben nasıl şeffafsam karşımdaki de öyle olsun her daim.(Olacak ! O kedi buraya gelecek ! ayarında bi inat :))  Bu konuda en ufak bir menfi duruş ya da suistimal görmeyeyim. Anında bitiyor o ilişki. Yani benim için bir ilişki devam edecekse herkes taşın altına benim kadar rahat koymalı elini. Eşim kişisiyle de çok konuşuyoruz. Diyor ki adam : "Yav mübarek! Kabul et artık bu dünya bu kadar ! İnsanlar bu kadar ! Herkesi kendi samimiyet kriterlerine göre değerlendirip, olmadı iki gün sonra da ipini çekme! Yapma bak çiçeeem ! Kendine de yazık ediyorsun etrafındakilere de..." Dibine kadar haklı. (Tabi o an hemencik kabul ediyormuş gibi görünmüyorum da.) Ama gelin görün ki bu konuda kendimde bi güncelleme yapmak mümkün olmuyor. 
  Samimiyeti o kadar kutsadım ki artık, yeni tanıştığım kişilerde ilk cümleleri bile fazlasıyla önemser oldum. Acaba genel geçer kalıpları mı kullanıyor, kendinden orjinallik katıyor mu ? Bunlara bakar oldum. Sanki ilk görüşmede anında orta oyunu yapacaklar sana Bilge ! ( Adımı söylemiş miydim? Evet bu avcı kişisinin ismi Bilge ) 
   Neyse çok da uzatmayayım.  Yağmurlu bir İzmir sabahı yazılan bu yazının kamuya hizmet eden kısmı şudur ki : Siz böyle olmayın ey sevgili ahali ! Bazılarını da samimiyetsiz kabul ediverin. Ne demiş tasavvuf büyüklerinden İbrahim en- Nehai (rh.a) : "Kardeşin bir günah işlediği zaman hemen ilişkini kesip onu terk etme. O bugün bir kusur işler yarın onu terk eder." Günah konusunda bile cevaz varken samimiyet mevzusundan fırtına koparmak da ne ola ? Dimi... Yani dostlar eksikleriyle de kabul edilebilmeli esasen. Hadi bana da sağlam bi dua ediverin şimdi. 40 lı yaşlarda bu konuda ilahi bi güncelleme gelsin şu bünyeye.Geç olsun güç olmasın  :)
Huzurlu günler olsun hepiciğimize ;)

14 Ocak 2019 Pazartesi

Neden "istiridye avcısı" ?

   Bir kardeşimiz sormuş. Aslında sık sık gelen bir soru olduğu için bloğumun ismini  bi cevaplayayım dedim bugün. 
   Şimdi şöyle : Hayat akıp giderken çevremizdeki ufak mutlulukların farkındalığı... muhabbetini bilirsiniz. Her yerde tesbih çekilir gibi anılır oldu. Ufak mutlulukları fark etmek, şükür halinde olmak, minimalist yaşam vesaire vesaire... Ama gelin görün ki  buna mukabil Avm'ler halen tıka basa dolu. Onların önünden geçerken gördüğümüz araba yığınlarını acınası buluyorum açıkçası. Yani tonlarca insanın vakit geçirmek için daha iyi alternatif bulamayıp  belli metrekareler içine hapsolması hadisesi... Herkes sade yaşamdan bahsediyor ama uygulamada böylesi yaşamı inşa için bile batılı satış mekanlarına akın eden bir zihniyet... Neyse, böylesi konularda çok sivriyim, az sesimi keseyim şimdilik. Şurda bloğu açalı iki gün olmuş. 
   İstiridye avcılığına gelirsek... Ben istiridye içindeki incileri (yani o ufak mutlulukları) tam da içinde yaşadığım atmosferde arayıp bulma derdindeyim sanırım. Hatta belki dertlerin içinde, kaousun içinde,tezatların gölgesinde... 
   Belli kesime fısıldamak istediğim bir şey var ; Mutluluk ve huzur  sadece İskandinav geleneklerine bağlı maskülen mobilyalar içine yerleştirilmiş mumlar  eşliğinde içilen kahvelerle inşa olmuyor. Mutluluk emek harcamak, vermek, rezil şeyler yaşayıp şerbet içtim demekle kısaca yaşadığın habitatın koşulları ne ile sınırlıysa onlara sabırla daha esaslı bir bünyeye kavuşuyor esasen. 
   İşte bunun içinde nişanı keskin bir avcılığa aday olmak gerek. Mutlu yaşamak  için ortam inşa etmek değil de tastamam neyi yaşıyorsam onun içinden zorla şükür  vesilesi söküp çıkarmak için gereken bir avcılık kısaca. Hayat yolculuğumu bu şekilde tasarladım son yıllarda. Bunlar tamamen benim düşüncelerim tabi. 
Blogcağızımın isim hikayesi de işte budur ;) 
Güzel haftalar olsun herkeslere :)

13 Ocak 2019 Pazar

Anne özdeyişleri

   Bir tanıdığım annesinin kendisine şöyle dediğini söylemişti :
"Kızım yeni tanıştığın insanlara yüzde yüz kıredi veriyorsun. Onlar da kolayca kıredi alabildikleri için zaman içinde kıredilerini tüketip gidiyorlar. Oysa onun kıredisini kendisinin kazanmasına izin versen, kazandığı kıredinin kımetini dolayısıyla  senin de kıymetini daha iyi bilecek belki de."

   Bir diğer annenin de şöyle dediğini öğrendim demin :
"Sevdiğin insanlara karşı zor olmamak için öyle basitleşiyorsun ki sana değer vermeye gerek duymuyorlar."

  Bu anne denen kişiler her durumda her haltı bilmek zorunda mı ? Rabbin verdiği bir tasarım güncellemesi olsa gerek. Sıradan bir kadın anne olunca hem psikolog hem doktor hem aşçı bir sürü işi aynı anda icra edebiliyor maşallah. Ben gibi anne olmayanlar ise az biraz Leyla modunda işte böyle :) 
Neysem bi günaydın diyeyim. Anneler cann cannn ! ;)
   

12 Ocak 2019 Cumartesi

Eski/Yeni



  Eskimiş kavanozları yeni mumluk haline getirebilirsiniz. İhtiyacınız olan  şeyler; biraz cam boya, biraz iplik ve de kelebek şeysili bir karton filan... 
  Yok hayır elişi bloğu değil bu ama ruhumla ellerim arasındaki bağlantı sonuçlarını cümle aleme duyurmadan yapamıyorum napayım... 
  Hem bi dakika. Elişi olayını  metafor olarak da kullandım ki ben ayrıca. Şöyle yani : 
Eskimiş atıl kalmış alışkanlıklarınızı da yeni ve işlevsel hale dönüştürebilirsiniz. İhtiyacınız olan şeyler, "bu alışkanlık bana ne kadar faydalı ?" diye sormak, yerine daha faydalı neyi koyabilirim diye düşünmek ve harekete geçmek. 
  Mumluğum nasıl ama ? :)) 
Güzel akşamların olsun ahali... 

11 Ocak 2019 Cuma

Kendini bilmek

  40 lı yaşlarda kendini daha iyi tanımış oluyor insan. En azından içine dönüp bakma sıklığı artıyor bu yaşlarda.  
  Bugünlerde iyice farkına vardım ki iki tane hatun kişi var içimde. Biri içine yaşama sevinci kaçınca çılgın halde sevincini dışa vurup heyrecanını paylaşan comcom insanı.  Diğeri ise aklı selim. En eğlenceliyi değil de en doğruyu tercih eden derviş ruhlu hanım nine. 
  İkisi de bazen çizgiyi aşıp kendi uçlarına doğru aşırıya gidince utandırıyor diğerini. İkisinden biri iktidarı ele geçirince vay diğerinin haline.  Ortama gelip baktığında ortalık darmadağın oluyor çoğu zaman. 
  Güzel olan şu ki. Alıştım artık.  Toparlıyorum bi şekilde hamd olsun. Zarar ziyan tespiti yapıp bakıyorum işime. En azından kendini biliyosun yavrum diyorum kendime. O bile,  bunca kaosa mahkum bir devirde nimet şu insanoğluna. 

10 Ocak 2019 Perşembe

Uzaklar...

  Hep ısrarla isteyip durduğumuz şeylerin...  Hayalini kurduğumuz güzelliklerin. Başka mekânlarda hatta belki de çook uzaklarda sandığımız mutlulukların aslında burnumuzun dibinde ama azıcık saklanmış vaziyette olduğuna daha bir inanır oldum artık. Yani uzaklarda çok bir numara yok önemli olan tek şey gizli kapaklı kalmış yakınlar.
   Tek gereken az biraz sabır, vefa ve gerisini düşünmeyip atmosfere salıverme erdemi... Sonrası kendiliğinden geliyor. İleride belki bunu daha detaylı anlatırım. Şimdilik bu kadar :)  

9 Ocak 2019 Çarşamba

Düne dair...

  Buraya okunmadığını bile bile yazmak da güzelmiş meğer. Tazekahve' yi yazmaya başladığım ilk dönemler geldi aklıma. O zaman daha bir sevinçle yazıyordum gerçi ama şimdi de bir başka güzel. Dinginlik veriyor ruhuma.  Günden güne alışıyorum. Özlemişim...  
#
  Dün bütün gün minimalizm üzerine konuşmalar dinleyip akşamına da arkadaşlarla "kanaat" üzerine laflamak... Tesadüf müydü bu?  Hiç bir şeyin olmadığı gibi hayır tabi ki.
#
  İnsan ilişkileri konusunda çok kötüyüm. Dün daha iyi anladım. Sürekli tekrar eden şeylerden dersler çıkarmıyorum. Dersler ve ödevler konusunda ne zaman iyi oldum ki zaten. Bu da böyle...  
#
  2019' la ilgili meşhuur, kutsaal ve de olmazsa olmaaz "yapılacaklar" listesini dün ben de hazırladım. Aman daa...  Uzun vadeli planları her ne kadar sevmesem de niyete akıllı uslu şeyler alıp yol hayali kurmak da güzelmiş. Hadi Bismillah...  
#
Dün gece Özden'e üçüncü kez " Sen evlisin değil mi? " diye sordum. Özden arkadaş gurubumdan çok tatlı bir genç bayan. Gözlerinin içi gülüyor her baktığımda. Onu annesini kaybettiği günün ertesi gününde tanımıştım. Hüzünlü buruk ama cıvıl cıvıl bakan aynı gözler...  Evet dedi Özden. Daha önceki buluşmalarda da bir kaç kez onunla ilgili sorular sormuştum kendisine. Cevaplamıştı. Evliydi iki çocuğu vardı. Ama her buluşmada bunları yeniden soruyordum. Onun yerine ben olsam bıkardım benden. Ama her seferinde cıvıl cıvıl bakan gözlerle cevapladı sorularımı. "Biliyorum Özden, evlisin ve iki bebeğin var değil mi?"  Kafasını salladı ve teşekkür etti. Neden teşekkür etti ki. Ben etmeliydim halbuki ona. Bu kadar sıcak bakışları olduğu için. Ahh... böyle insanları seviyorum. 
#
  Bütün insanları katışıksız seviyorum. Sorun şu ki sevdiğimi belli ediyorum. Söylüyorum. Artık bunu pek yapmayacağım sanırım. Onlara sorular sorarım sadece belki artık.  Özden'e sorduğum gibi. 
#
  Seni de seviyorum hayat.  Klişe bir labirent ya da eğlenceli bir algoritma macerası... Sen her neysen.  Güzelsin, nefes almaya ve vermeye değersin...  🍃


8 Ocak 2019 Salı

Kelimeler

  Bazı popüler bilim kitaplarının iddiası şuymuş : Kadınlar günde 20 bin kelime,  erkekler ise sadece 7 bin kelime tüketmek ihtiyacı duyuyormuş.
   Eğer bu bi gerçek ise daha fazla konuşma ihtiyacı içinde olmamızdan daha doğal ne o olabilir?  Biz kadınlar artık bu yüzden kendimizi suçlayıp durmaktan vazgeçmeliyiz bence.
  Başka çözümler bulalım. Kendimizi konuşuyoruz diye suçlamak yerine kelimelerimizi satırlara boşaltalım mesela. Ve çok okuyalım o kesin. Çok ama çok...  Okuyarak dilimizden  dökülen  kelimelerin anlamlı olmasını da sağlayabilir,  böylece hem kendi ihtiyacımızı görmüş hem de kamuya fayda sağlamış olabiliriz... Falan filan...  Ama yeter ki kendimizi suçlamayalım artık.Biz kadınlar böyleyiz işte. Ve böyle de mutlu olabiliriz. Tek hikâye kendimizle barışıp onunla organize olabilmekte...  👍

7 Ocak 2019 Pazartesi

Şeb-i arus

Bugün okuduğum bir makalede şuna benzer bir şey  yazıyordu:  " Ruhunu terbiye ile meşgul olmuş bir kimsenin yaşlılığı şeb-i arusa yaklaşmış olmanın tatlı heyecanıyla dolar. "
İşte bütün derdim bu.  Bu yazmalar, bu bloglar, bu avcılık serüveni... Hepsi ruhun terbiyesi hadisesinden birer parça işte. 
Bıkmadan usanmadan, son nefese kadar... 

6 Ocak 2019 Pazar

Değişik

Geçen gün bir arkadaşımla  güzel manzaralı bir yerde oturmuş çayımızı içerken ona şöyle dedim : "Yaşadığın yeryüzünde hiç bilmediğin bir yerlerde çok değişik hayatlarım var olması, belki günün birinde onlardan bir şekilde haberdar olabileceğin hissi... Ya da hiç okumadığın o harika kitaba günün birinde sahip olarak okuyabileceğin ihtimali...  Ya da aklına gelmeyecek hayatlara aklına gelmeyecek vakitlerde yapabileceğin ufak faydalı dokunuşların var olma ihtimali... Bunlar arasıra aklına gelip içini bir sevinç kaplıyor mu hiç ? " 
Bana tuhaf tuhaf bakıp,  "Hayır" dedi sadece. 
O an içimi kaplayan yine o sevinç...  Milyon şükür...   ❤

4 Ocak 2019 Cuma

Detoks

İzmir'e taşınmadan önce büyük bir arkadaş detoksu yapmaya karar vermiştim.  Çünkü Aydın'dayken etrafımda kocaman bir kalabalık vardı.  Sıkılmıştım. Sadece öz olanlar kalsın etrafımda demiştim. Aslında ilk bakışta güzel düşünce... 
Ama şimdilerde bakıyorum da ne yaparsan yap etrafında tam olarak senin istediğin gibi bir tabakanın oluşmasını sağlamak hiç de kolay değil.  Hatta bazen imkânsız. Son üç yıldır bakıyorum da etrafımda toplanan insanlarda hep aynı özellikler...  Sanki Mevlanın özellikle söylemek istediği bir şeyi anlayamamışım gibi aynı tiplerle muhatap oluyorum sürekli. Madem değişmeyen şeyler var...  O vakit buna karşı koymak yerine bana gönderilene kucak açıp anlamam gereken detayları çözme ve onlardan teoremler oluşturma yolunu seçtim ben de. Kozanın kelebeğe dönüşmesi  de böyle bir hikaye değil mi zaten...  
Hayat elimizdeki şeylerle güzel. Kucağımızdaki bizim olanlarla hani... Sarılalım onlara. Öğrenelim... O vakit bilgeliğin başı bozuk bir delilikten daha güzel olduğunu fark edebiliriz belki. 
Selametler olsun...  ❤

3 Ocak 2019 Perşembe

İnsan kalmak...

George Orwell şöyle demiş : 

"Hiç bir yararı olmayacağını bile bile insan kalmanın çok önemli olduğunu düşünüyorsan,  onları yendin demektir. " 

Bu cümleyi daha önce okudğumda hemen "Ahh evet benn! " diye atlardım da... Şimdi ise bazı sorular takılıyor aklıma.  Şöyle şeyler :

*İnsan kalmanın önemine inanıyorum ama halen kimi yendiğimin farkında değilim.  Kim onlar?  

*"İnsan kalmak" az biraz da göreceli bir kavram. Kime göre neye göre insan kalınır ki?  

*Hem insan kalma çabası hem de birilerini yenme eyleminin çağrıştırdığı savaş iması, yaman bir çelişki değil mi ? 

Ohoo sabah sabah sorular sorular. Beyni yakmayalım bence.  :) 
Hadi selametle...  

2 Ocak 2019 Çarşamba

Ruh ve el emeği



Okuduğum bi' kitapta ruhlarımızın bedenlerimizden ayrı olarak kusursuz güzellikte yaratıldığı yazıyordu. 
  Bu bloğun profiline kendimle ilgili olarak her ne kadar " fizikten uzak" yazmış olsam da el emeğimle ruhum arasında çok özel bir bağ var. Ne kadar amatör ne kadar basit tasarımlar olsa bile el emeğimle yaptığım şeyleri karşıdan seyrederek ruhum hakkında çıkarımlar yapmak en büyük zevklerimden... 
  Bu fotoğraftaki de onlardan biri işte. Eski bir bardağı kurdeladan yaptığım güllerle  kaplayıp kalemlik haline getirmiştim bir vakitler. Ruhundan süzülüp gelerek el emeğinle can bulan fiziksel verilere daha dikkatli bak sevgili dost. Bak ki tanış kendinle...
  Güzel günler olsun herkeslere.  Ruhlarımıza ve bedenlerimize ;)