18 Aralık 2019 Çarşamba

Cafe Tıp

    Seviyorum bu hastane kafeteryasını. Dışarıda sıradan bir kahve mekânı  olsa da sever miydim acaba böyle ? Sanmam. Burayı benim için ilginç kılan şey, renkli sandalyeleri ile kombinlenen farklı statülerdeki müşteri profili çünkü. 
    Yani burası bir hastane. Hastaların ve doktorların olduğu bir yer. Bu kafeteryanın özelliği ise  bu iki kesimin ikisine de aynı anda hitap edebiliyor olması. Diğer yandan masa ve sandalye sayısı kısıtlı olduğu için müşteriler masaları birbirleriyle paylaşmak zorundalar ayrıca. Burdaki sandalyelerden birine oturduğunuzda, karşınıza hem mesai saatlerinin çokluğundan, akşamı nasıl değerlendireceğinden bahseden uzman bir doktor hem de mide şikayetleri için kontrole gelmiş sıradan bir yaşlı teyze oturabilir. İki kesimin iç içe geçtiği nadir mekânlardan biri burası. 

   Mesela bu fotoğrafı çektikten sonra masamı bir avuç genç bayan doktor kapladı. Bir yandan yazarken bir yandan onların muhabbetlerine kulak misafiriyim mecburiyeten. Hastaneye yeni alınan bir cihazın kullanımı ve bu konuyla ilgili kendi birimlerinde yapılan düzenlemelerden bahsediyorlar. İçlerinde biri bu konudaki alışma evresinde çektiği sıkıntılarını anlatırken diğer ikisi onu yüreklendirirmeye çalışıyor. Konuşulanların duygusal metnine dikkat ettiğimde ilkokuldaki kız çocuklarına benzetiyorum onları. Aşı yapılmış ikisi. Diğeri habire ağlayıp yaptırmam dedikçe onu cesaretlendirmeye çalışıyor diğerleri. 

   Sol ön çarprazımda tekerlekli sandalyede bir oğlan var. Yanında ablası yaşlarında bir genç kız. Konuşuyorlar. Oğlan bazen endişeli gözlerle konuşuyor, bazen de ışıldıyor gözleri neşeyle... 

   Yan masaya kırmızı kısa ceketli aristokrat görünümlü orta yaşlarda bir bayan oturdu demin. Siparişini devlet sırrı gibi itinalı ve detaylı bir tavırla verdi garsona. Hasta olduğunu sanmam. Belki hasta yakını. Ya da proflardan biri de olabilir. 

   Ön masada taşralı bir aile var. En ihtiyarları olan nine, önündeki böreği ufak kırıntılar haline getirdikten sonra yemeğe çalışıyor. Oğlu ya da damadı olabilecek genç karşısına oturmuş yüksek sesle bir şeyler anlatıyor ara sıra. Kafasını sallıyor nine onu tasdikler gibi ama daha önemli problemi önündeki börek şu anda. 

   Milyonlarca insan,milyonlarca tür,hikâye, hayat,hayal,gerçek... Hepsinin harmanlandığı bir mekân. 

   Öğle saatleri yaklaşınca daha kalabalıklaşıyor burası. O vakit tam curcuna... Benim de kendimi bahçeye atma vaktim geliyor otomatik olarak. 
Bir kahve alıp bahçe manzaralarına göz atma vakti yani. Çantamdaki kitap bekleyebilir az daha. 

Not: Çayın dibini bırakmak kibir alameti diye okudum geçenlerde. Bırakmayalım içelim. Niye israf olsun ki hem dimi. 

Sevgiler canlar... 

13 Aralık 2019 Cuma

Amelie Kafası/7

# Babam bizimle yine yeniden hamd olsun ! 80 yaşında kendisi.  Bi süreliğine bizimle yaşayacak. Kulakları ağır işittiği için ona söylediklerimi yüksek sesle duyurmam gerekiyor. Ama sesimi yükseltirken de rahatsız oluyorum çoğu zaman, sanki onu rencide edecekmişim gibi geliyor. Bi değişik... 

#Şehir kütüphanesine abone oldum. Hem spor olsun gider gelirim bi kaç haftada bir diye, hem de aradığım bazı kitapları bulurum diye. Buluyorum da... Kütüphaneler iyi ki varlar. 

#Geçen gün, büyüdüğüm kasabadaki Aysel teyzeyi aradım. Annemin kankasıydı bir zamanlar. Annemi kaybettikten sonra onun dostları daha bir kıymete bindi gözümde. Tek başına yaşıyor Aysel teyze. Romatizmaları azmış son dönem, onu anlattı. Oturduğu daire üçüncü kat. Odun sobası yakıyormuş halen. Eşi vefat etmeden önce, bi makara sistemi kurup odunu kömürü daha kolay daireye taşımayı akıl etmiş ama Aysel teyze binanın görüntüsü bozulur diye reddetmiş. Şimdi zar zor taşıyormuş. Bazen de iyi kalpli insanlar yardımcı oluyormuş. Yalnızlık ve gitgide  zorlaşan fiziksel koşullar... Yine güzel bi ihtiyarlık duası yaptırdı yüreğime. 

# Geçen gün üst katımdaki doktor komşumla (beyin cereahı) asansörde karşılaştık. Genelde hep koşuşturma içinde ve telaşlı olur. Göz kontağı bile kurmaz pek, vakti yok kadının haklı. Ama geçen gün beni gördüğünde sarılıp öptü. Şaşırdım. Bi şeylere susamış gibiydi. Ayak üstü lafladık. Belki de sıradan bir muhabbete susamıştı. 

# Blog dünyasını gezemiyorum pek ama aklım kalıyor aslında çoğunda. Kimler neler yapıyor nelerden bahsediyor. Ah vakit ah...

# Günler çıldırmış bir hızla akıyor resmen. Koşuşturmadan rutinlere bile yetişmek mümkün değil. Uzun yaz günlerini özlemek için erken mi ? 

# Farkındaysanız ne kadar ağır oturaklı şeyler yazdım, Amelie köşesine  hem de. Sanırım artık gerçekten olgun biri olmaya başladım şükürler olsun. Yani yaşım gibi hani kırklar filan... Neyse hadi inşaallah. 

#Kışın gelmesiyle birlikte kaloriferleri açtık. Kalorifer peteklerimizde bir hava boşluğu var sanırım. Belli aralıklarla tık  tık diye ses çıkarmaya başlıyor. O esnada gidip düğmesini hafifçe kımıldattığınızda ses kesiliyor. Önceleri sinir  oluyordum çünkü sürekli yerimden kalkmam gerekiyordu. Geçen gün aklıma hematoloji doktorumun dedikleri geldi. Kanımda pıhtılaşma eğilimi varmış. "Sürekli hareket halinde olmalısınız Bilge hanım. Uzun süreli durağanlıklardan kaçının. " Tabi yaa... dedim sonra kendi kendime. Okumayı sevdiğim için vaktimin çoğu oturarak geçiyor malesef. Yani çoğunkla öyle... Mevlâ benimle ki beni öylece kendi halime bırakmıyor.  Kalorifer petekleriyle irkiltip beni harekete geçiriyor şükürler olsun. 

# Bugünlerde ısırgan otuyla aşk yaşıyoruz. Her türlü seviyorum onu seviyorum duysun alem ! Salatası, mücveri, böreği... O kalp ben. 

# "İrade terbiyesi" diye bir kitaba başladım. Yazarı Jules Payot. Okuyanınız vardır belki. Bitirince paylaşırım yorumumu. Şimdilik faydasını görüyorum diyebilirim ama. 

Hadi bugünlük bu kadar olsun ;) 
Sevgiler herkese, iyi bakın yüreciğinize... 

7 Aralık 2019 Cumartesi

Karnaval

   İçimde bazen öyle hisler açığa çıkıyor ki. Bol baharatlı alengirli yiyecekler gibi bir şeyler... Hani hem tadına bakmaya çekinirsin ama hem de deli gibi merak edersin. Öyle bi uçlarda hayaller, söyleşiler, mizahlar planlar, ütopik şeyler işte...  Kafamın içinde bazen, çılgıncasına renklerle bezenen karnaval meydanına dönmüş manzaralar canlanıyor. 
   Eğer o anlardan birinde yanımda birileri varsa, ona ucundan bir manzara görüntüsü açayım diyorum.  Kafamın içindekilerden bir güzellik hani... Gel gör ki çoğu zaman büyük bir hayali silginin hışmına uğruyor o karnaval meydanı. Gülünüp geçilerek bazen, konu apar topar kapatılarak, ciddiyete davet telaşıyla bazen...Ama hep telaşla... O renkli baharatlı harika yiyecekler acımasızca çöpe gidiyor. Sonra araba vergilerinden konuşuluyor, kira getirilerinden, ev temizliğinden, siyasetin yanık tenine bile dokunuluyor. Ama asıl seyredilesi renkler ziyan oluyor. Yeryüzünde yalnız değilsem eğer... Ki hiç sanmam. 
Aman Allahım... Ne çok renk heba ediliyor her gün. Milyarlarca ton belki, vahşet... 
Güzel hafta sonları olsun dostlar... 
Renkleri ziyan etmeyin, seyreyleyin...