5 Nisan 2020 Pazar

Karantina ve şeytan


Şeytan bu günleri pek seviyor pek. Hangi günleri? Sıkıntının ve bekleyişin bol olduğu günleri...
*
Hiç de hijyen olmayan pis ellerini ovuşturarak dolanıyor yuvaların üzerinde. Ateş fışkıran gözlerinden kırmızı hareler uçuşuyor her tüten bacanın üstüne vardığında. Kafaların içine dalıyor, zayıf kalplere köprüler atarak. Evhamlar, korkular ve ümitsizlikler üflüyor ruhlara çeşit çeşit.
*
Ateşten slaytlar açıyor odaların duvarlarında. Geçmişe dair sahneler gelip geçiyor o slaytlardan. Öylece oturup izleyenler var onları. Sonra ruha salınan vesveselere kaptıranlar kendilerini... Eşlerinin kalplerini kırıyorlar. Çocuklarının kalplerini belki bazıları da.  Sabi sübyancıklar da sıkılmakta oysa.  Nasıl seviniyor pis şeytan nasıl... Ateşten elbisesini sevinçle savurmakta göklere her küslükte her kalp kırılışında... Sabunla suyla hiç tanışmamış en büyük virüsü insanoğlunun...
*
Oysa melekler ne güzel giyinmiş ışıktan elbiselerini. Bizim için sabır ve dua dilemekte, hayrı telkin etmekteler.  Kulak vereceksek onlara versek ya...
Huzurlu geceler olsun dünya 🌍


22 Mart 2020 Pazar

Neydi o ?

   Oturup kalkmalarımız vardı. 
Vakti unutup akşamı birlikte getirişlerimiz... 
Haram değildi. Dilediğimiz kadar yapabilirdik bunu. Belki de her gün. 
Mevlâ şimdi bize bunu neden yasak etti ? 
Yanlış bir şey mi yaptık ? 
Günleri hunharca tükettiğimiz vakitlerde birlikteyken hani... "Zaman"la birlikte başka bir şeyi daha mı unuttuk ? Ya da ihmal ettik ? 
   Neydi o ? 
Bugünlerde bunu düşünmek için bolca vaktimiz olacak... 

20 Mart 2020 Cuma

Kökler


Geçen gün bahçe temizliği yaparken bu köklerden yolduk bir sürü. Bazıları o kadar derin o kadar  güçlü köklerdi ki... Onlarla uğraşırken kafamda hep aynı düşünce. Ne kadar güçlü şeyler. Sonra ruh dünyamıza bağladım onları. 
.
.
.
Mesela bu kökleri birer "sabır" metaforu olarak düşündüm.  Bizi iyiliğe götürecek olan sabrın köklerini besleyip büyütmekle sorumluyuz. Sabır bizim için birer cılız ip gibi değil de tıpkı bu kökler gibi sağlam ve güçlü olmak zorunda her daim.
.
.
.
Peki nelere sabır ? Bazen hiç farkında olmadan kanımızı emip duran, sabrımızı cılızlaştıran şeylere... Meselâ çevremizdeki birine karşı Allah'ın rızasını umarak iyilik yapmaya devamda sabır. Meselâ tüm fedakarlığımıza rağmen mükâfatı Allah'tan bekleyip kuldan takdir görmemeye sabır. Meselâ senin için hiç anlamı olmayan şeylerin toplum tarafından övülüp durmasına sabır. Toplumun geneli olarak ise BİRBİRİMİZE sabır ! Farklılıklarımıza rağmen birlikte huzurla yaşayabilmek için sabır...
.
.
.
Kısaca, sabır sadece "fakirliğe sabır" tanımıyla daraltılacak bir mevzu değil. Zenginlikte de günahlara dalmamak için ayrı bir kıymeti var sabrın. Bize ne için lâzım olursa olsun,onu besleyelim ve güçlendirelim. Ki ona hiç ihtiyacımız olmayan ferah günlere ulaşabilelim. 
Amin...
  

17 Mart 2020 Salı

Corona

   Dünyanın çılgın büyük olduğunu düşünürdük çoğu zaman. Coğrafi belgeselleri seyrederken özellikle. İnsan sayısı hesapsız bir devmiş gibi gelirdi gözümüze. Mevlâ bütün bu insanları yargılayacak öyle mi diyerek tefekküre dalardık. 

   An itibariyle Danimarka'da, Suud'da, Avusturya'da ve Tokyo'da ve daha bir sürü dünya ülkesinde tüm insanlar ellerini yanaklarına dayamış tek şeyi düşünmekteler. Coronayı... 

   O çılgın koca dünya ufacık bir köy meydanına dönüverdi sanki. Köy sakinlerinin hepsinin tek seferde alaşağı edilmesi artık o kadar kolay geliyor ki gözümüze. 

  Biliyorduk ama anlayamıyorduk. Onun ol demesi altında pinekleyip duran acizleriz aslında. Hepimiz anlayabiliyoruzdur inşaallah. 


   

10 Mart 2020 Salı

Nöronlar

Bir ağacın dallarıyla bir beynin nöronları çok benzer birbirine. 
Dallar,  nöronlar... 

Uzaklardan bir kuş gelip konar ağacın dallarından birine. Tam meyveyi didikleyip zarar vereceği sırada bir rüzgâr eser, uçar gider kuş. Zarar veremez. 

Uzaklardan bir acı hatıra gelip konar nöronlardan birine. Tam köklenip acı vereceği sırada bir "hamd" rüzgârı eser zihninde. Her şeye rağmen yaradana kul olma rızası serinletir ruhunu. Acı hatıra, uçar gider nörondan. Zarar veremez. 

Beyin sağlığı önemli. Dallar ve nöronlar...Teşbih güzel şey. 
Huzurlu vakitler olsun canlar. 
Fotoğraf, Ayrancılar /İzmir 

4 Mart 2020 Çarşamba

Dalıp gidiyor insan

   Bugünlerde dalıp gidiyorum. Değişik şeylere...Değişik zamanlarda...

   Bir mülteci babanın kafasındaki hayati cennet topraklara meselâ.

    Doktor olmak isteyen ama okula bile gidemeyen bir mülteci yavruya... 

    Ya o çadırda günü tüketip yeniden sabaha uyanan mülteci anne... O da bugün ne yemek yapsam telaşı yaşıyor mu gün içinde? 

    Ömrünü iyisiyle kötüsüyle geçirip son demlerine gelmiş ihtiyar mülteci ya... O ömrün akıbeti vatan vatan savrulmakla mı geçecekti cancağızım. 

    Düşünmek çare değil ama farkında olmadan dalıp gidiyor insan. Vatansız kalmış bedenlere, vatanına ve milletine... 

    Rabbim çaresi tükenmişlerin dertlerine deva versin bu mübarek günlerde. Bizim de vatanımıza milletimize selamet versin inşaallah. Şehitlerimizin makamı nurlansın, ordumuzun gücüne güç eklensin yüce katından Mevlânın. İnşaallah, inşaallah. Aşıp geçiverelim şu günleri göz açıp kapayıncaya kadar. 

29 Şubat 2020 Cumartesi

Biz


    Aşağıdaki yazıyı İdlib'deki şehitlerimizin haberlerini almadan önce yazmaya başlamıştım. Zamanlama açısından paylaşmak için daha güzel bir vakit olamazdı sanırım. Kim olduğumuzu sık sık hatırlamamız gereken günler geçiriyoruz. Ruhumuza dokunması dileğiyle... 

    Bu "Anne with an e" dizisinin tamamını izledikten sonra içimde bazı kıvılcımlar oluştu. Daha önce de az az farkında olduğum ama belki de üzerinde durmayı kayda değer görmediğim konularda açığa çıkan bir hareketlenme belirdi ruhumda. Kendi kültürümüze dair bir anımsama da diyebiliriz buna. Sanat, bu yüzden güzel işte. Dokunur, hareket verir ve değiştirir...Güçlü bir mecra vesselâm. O yüzden de diziye sadece  dizi, sinemeya sinema, kitaba kitap deyip geçemiyoruz işte.

    Konuya dönersek...
Toplum olarak kendimize pek değer vermiyoruz malum. 80 ler ve 90 lar, özellikle kendimizden nefret ettiğimiz ve hızla batı kültürüne evrilmeye çalıştığımız yıllar oldu. İçimizde tek tük farkındalığı yüksek olanlarımız asliyetimize sarıldı ve öz değerlerimizi yaşatmaya çalıştı. Ama geri kalan kocaman bir kesim, kültürel mirası alıp itinayla saklayarak geleceğe teslim etme misyonunu umursamadı.
Oysa kıymetli bir mirasın varisleriyiz hepimiz. Kocaman bir beşiğin,  Anadolu topraklarının ortasında bize ait olan çok şey var habersiz olduğumuz,unuttuğumuz, ya da umursamadığımız.
Vakıf geleneğimiz var meselâ  tastamam bir gayretle bizi birbirimize kenetleyen.  Tasavvuf kültürümüz var 600 yıl boyunca bilinmezin karanlığında çıra gibi cayır cayır yaktığı yüreklerle topluma yarenlik eden. Misafiri seven insanlarımız var ah o beyaz tülbentli anneler... Ticaret yapma anlayışı namus anlayışyla bir olan  Ahilik kültürümüz sonra... Yolcuya ayrı bi önem verilir bizde meselâ. Yolda kalanı koruyup kollamak ahlâkî bir meseledir bizim için. Ve daha bir sürü detay bizden... Bize dair... Bunlar ilk etapta akla gelenler. Daha neler çıkarır kimbilir tarihbilimciler, araştırmacılar, kitaplar, yazanlar,yazılanlar...

   Yani kısaca biz diyorum "biz". Hani bu günlerde sadece birbirine sövüp sayan, cinnet geçiren, kutuplaştıkça kutuplaşan, büyüğüne saygısı yitmiş, küçüğüne sevgisi bitmiş, herkesin sadece kendi derdiyle hemhal olmuş gerisine kapısını kapatmış bir halde durup dururuz ya yerimizde. İşte biz o değiliz aslında. Çok başka bir şeyiz.
Belki tozumuzu silkelemeli bir şeyler. Ya da biz silkelenmeliyiz. Kim olduğumuzu yeniden hatırlamak için.
Güzelliğimizi görebilmek için...
Güçlenip kuvvetlenmek  için. Yine, yeniden... 
Sevgiler canlar...