2 Kasım 2019 Cumartesi

Yaşadığım öyküler/ Komşuluk

    Şehrin kıyısında kalan, boyası dökülmeye yüz tutmuş yeşil renkte bir apartmandı. Salaş bi kafenin girişini andıran pejmürde  bahçesine bir iki tane eski koltuk atılmıştı. Akasya ağacını hatırlıyorum bi de. Girişin hemen solunda, genizleri yakan kokusuyla, gelen misafirleri karşılardı. 


    Bodrum katta Fatma otururdu. Eli çabuk işi pratik bir Erzurum insanıydı. Erzurum'luların iyi insanlar olduklarına onu tanıdıktan sonra karar vermiştim. İkinci katta Nilgün vardı. Danimarka'da doğup büyümüş, hayata oralarda başlamış ama eşiyle tanışınca Türkiye'de devam etmek istemişti. Ve üçüncü katta Handan ablam... Bana hayata dair çoğu gerçeği, o kendine has mizah anlayışıyla aktararak gelişmeme katkı sağlayan kadın. İnce esprileriyle etrafa ayar vermeyi bilen bir kadındı Handan abla. Yan apartmanda da Kadriye ablamız...Dört çocuklu ve çılgın bir kadındı. Bitmeyen bir neşesi vardı. Çocuklara rağmen yapmak istediklerini yapmaktan ve gezmek istediği yerlere gitmekten hiç vazgeçmezdi. Anı yaşamak bu kadınla tarif edilebilirdi. 
Bir sonbahar gününde bu apartmanın birinci katına yerleşmek nasip olmuştu. Ev aramaktan bıktığımız bir anda ani bir kararla tutmuştuk  evi. İçi de eski gözüküyordu. Burun kıvıra kıvıra yerleştiğim bu evde hayatımın en önemli dersini alacağımı ve en güzel günlerini geçireceğimi nerden bilebilirdim. 

    Bu insanların her sabah birlikte kahvaltı yapışlarını yadırgadım önce. Beni de ısrarla çağırıyorlar ve bahanelerimi umursamıyorlardı bile. Alıştım, eli mahkum. Sonraları keyifle katılır oldum hatta. Kahvaltı birlikte yapıldıktan sonra herkes evine çekilip işine gücüne bakıyordu. Ta ki bahçede içilen  beş çayına kadar. O harabe bahçenin o şen kahkahalarıma yataklık edeceğini ilk görüşte söyleseler asla inanmazdım. İlk zamanlar fazla laubali bulup yadırgadığım bu insanlarla vakit geçirmek benim için git gide daha zevkli hale gelmişti. Her birine ayrı ayrı hayran olmuştum tanıdıkça. 
Güne mümkün olduğunca birlikte başlamaya çalışıyorlar,birlikte olduklarında bolca gülüp eğleniyorlar, zor zamanlarda kenetlenip iş bölümüyle çözüm oluşturuyorlar ve de hepsinden önemlisi kimsenin kendini yalnız hissetmesine mahal vermiyorlardı. Adeta 60'lardaki gibi küçük bir komin içinde yaşamaktaydım. 

    Bi vakit sonra eşimin artan gelir düzeyi sayesinde daha iyi bir eve geçmeye karar verdik. Taşınırken yaptıkları iyilikleri hiç unutamam. "Bu insan aramızdan çekip gidiyor kendi bilir" demeden Mevlana'nın güneşi misali yaptıkları iyilikleri... O vakitler taşıma şirketleri yoktu fazla. Organize olundu, eşyalarım toplandı, halılarım bile yıkandı o şen bahçede,yerleşeceğim evin boyasına varana kadar temizliği yapıldı,içine eşyalar yerleştirildi, boş koliler atıldı,bir demlik çay ve yanına harika bir kek yapılıp  yeni evimdeki ilk çayımız birlikte afiyetle içildi. Hepsi bu güzel insanlar tatafından yapılmıştı. 
"Daha iyi bir ev" o günkü anlayışıma göre; daha bakımlı bir bina,daha güzel mutfak, daha güzel bahçe peyzajı gibi saçma sapan detaylardı. Ama bu gün anlıyorum ki, daha iyi bir ev aslında daha iyi insanlar demekmiş. Daha güzel anlar,daha bol keyifli vakitler... 
Bunu anlamamı kolaylaştıran son dört yıldır yaşadığım bu site oldu belki de. Asansördeki soğuk selamlaşmalardan öteye geçmeyen komşuluk düzeyi... 
Şimdi ışınlanıversem o akasya kokulu bahçeye ve o günlere ah... 

Sevgiler canlar. 

14 yorum:

  1. Ah ben de önce gelin gittiğim, sonra anne olduğum, o komün yaşamın benzer versiyonunu yaşadığım Kayseri'deki günlerimi çok arıyorum... Yalnızca yaşadığım çevreyi değil, şehri de aramam, özlemem acı veriyor hatırladıkça... :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hep özlüyoruz. Ama o dönemin içinde yaşarken yeterince kıymetini bilemiyoruz. Belki ilerde bi şekilde şu yaşadığımız dönemi özleyeceğiz. Sanırım sistem böyle:)

      Sil
  2. Komşuluk geçmişte kalan tatlı bir esinti, nostalji. O eski komşuluklar gözlemlediğim kadarıyla yok artık. Sadece modern sitelerde değil hiçbir yerde bulamazsın. Nasıl oldu, kim bizi bu durumlara getirdiyse, karşı komşusuna hırsız girdiğini görse aman bana bulaşmasınlar diye kapı pencereyi kapatan, sadece kendini düşünen bir toplum olduk. Eskiden komşu aileden sayılırdı. Şimdi evinde kedi besliyor diye komşular dava açıyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlişkiler özellikle büyük şehirlerde hep bir tedirginlik gölgesi altında. Komşulukta bundan en fazla yara alan kurumlardan. Dilerim güzel insanlar girsin hayatımıza.

      Sil
  3. Ne güzel dile getirmişsin duygularını, ne güzel tanımlamışsın komşularını ve onlarla kurduğun dostlukları Bilge'ciğim. O akasya kokulu bahçede yaşadım sanki sen anlatırken. Bir yeri güzel ve anlamlı kılan oradaki insanlar değil mi? Hayat hepsini öğretiyor işte bize :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısın bir yeri güzel kılan oradaki insanlar... Akasyalı bahçeye seni konuk ettiysem ne mutlu bana. Sevgiler canım benim sağolasın :)

      Sil
  4. Aranızda olmak istedim okurken kesinlikle ev ne kadar güzel olursa olsun samimiyet yok ise arkadaşlık kurulamıyorsa buz gibiymiş...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet anlatmak istediğim de tam olarak buydu canım. Sevgiler. Olsaydın ya... :)

      Sil
  5. Gerçekten de komşuluk çok önemli, ''Ev alma; komşu al.'' Diye boşuna denmemiş Bilge Hanım. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O sözün ne kadar önemli olduğunu bugünlerde daha ıyi anlıyorum. Teşekkürler Fatih bey :)

      Sil
  6. ben bu yazıyı çok sevdim. arkada da barış manço çalıyordu okurken, anlıyorsun değil mi. sıcacık bi hava estirdi birleşince.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah anlıyorum anlıyorum:)) Yüreğine sağlık o vakit ;)

      Sil
  7. Akcay'da mutevazi bir otelin halk plaji olan sahilinde guneslenirken etraf civil civil ailelerle cocuklarla dolu olurdu, ben de ister istemez konusmalara kulak misafiri olurdum.Kucuk kizlardan biri pahali bir tesisi kastederek gidip gitmedigini sordu digerine,o da gittigini, guzel oldugunu ama sevmedigini soyledi.Kimse gulmuyordu dedi.Insanlar imkanlari artip da kimselere ihtiyaci ve "mudanasi"olmadigini vehmettiginde etraflarina duvar oruyorlar cikarlari olmadikca.Margaret (Thatcher) cadisi da "toplum diye bir sey yoktur" demisti.Boyle boyle herkes kendini tek basina bulup hayvanlardan medet umuyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Margaret gerçekten söylemiş mi onu ? Cadıymış diyesim geldi benim de. Ne güzel anlatmışsınız. Evet insanlar ihtiyaç duymadıkça o duvarlarını asla indirmiyorlar. Özellikle gösterişli sitelerde çoğu zaman acınası durumlar var. Velhasıl her işin başı "insan" O güzelse her şey güzel,değilse kâr etmiyor havuzlu sitelerin prezantabl duruşları filan. Yüreğinize sağlık, sevgiler:)

      Sil

Düşüncelerini yazabilirsin...