Şöyle
bi baktım da, uzun süredir bloğumun kutsal ayinlerinden biri olan beyin
boşaltma işini ihmal etmişim. Yani "Amelie kafası" köşesini...
O vakit, hadi Bismillah...
# Direniyorum direniyorum ama sonunda sanırım alnımın akıyla kullandığım Türk marka çamaşır deterjanını bırakıp nefret ettiğim o yabancı marka çamaşır deterjanına transfer olacağım. Çünkü olmuyor. Beyazlamıyor çamaşırlarım. O markayı kullanan yakınlarımın çamaşırları ise sakız gibi :( Bazen idealist olmak, kötü ev kadınlığını da beraberinde getirir mi? Getiriyormuş. :/
#Tanıdığım bir abla var. Kadın pire gibi. Beş dakika boş kalmıyor. Hep bir plan program ve hareket içinde. Onunla birlikteyken keyif çayı içemiyorum. Çünkü o hep servis tabaklarını toplama derdine düşüyor. O zamanlarda ben de çay içmeye devam edersem, kendimi göbeğini kaşıyan bakkal Murtaza gibi hissediyorum.
#Demin biri beni öyle bi sinirlendirdi kiii. Öyle böyle değil. Hani şeytan diyor aç ağzını yum gözünü. Ama sonra melek de diyor ki: Yok ya o kadar kasma. Hem annesini hem babasını rahatsızlandıkları için aynı gün hastaneye getirmiş biri ne de olsa karşındaki. Şimdi kızılmaz ki buna. Meleğe hak verip şeytanı susturuyorum.
#Mavi rengi fazla sevmiyor oluşuma rağmen İzmir'e geldim geleli mavi renkli kıyafetler giyiyorum. Denize yakın olmanın tezahürü mü acep? Ya da kırk yaşımın akıp durulmuşluğunu mu yansıtmaya çalışıyor bilinçaltım. Belki öyle ama bunun başka yolları da var. Bu işe bir el atmalıyım sanırım.
#Ha bir de İzmir'de tesettür kıyafet bulma sorunsalı artık çözülmeli. Orta karar tesettür kıyafet bulmak çok zor burda. Ya Karamürsel sepeti gibi janjanlı şıkır şıkır göz kanatan kıyafetler ya da ninem zamanıma ait soluk beniz kıyafetler. Giyim zevkim felç geldim geleli. Oysa bi Denizli böyle miydi ya. Ah gözünü seveyim.
#"Kıyamam" kelimesi dilime yapıştı kaldı. Yaşadığım yüzyılın Adile Naşit'i gibi sürekli birilerine kıyamayıp duruyorum dilimle. Sanırım içimdeki kahrolmayası insan sevgisinin en akışkan sözcüğü bu o sebep belki de.
#Bence hastanelere pembe renkli moral köşeleri yapılmalı. Büyük rahat minderlerin atıldığı havadar mekanlar olmalı buralar. Güler yüzlü gençler hizmet etmeli. Okulların değerler eğitimi için gönderdiği öğrenciler olmalı bu gençler. Sohbet etmek isteyen yaşlıların (bazen genç de olabilir) dertlerini dinlemeliler. Sessizlik isteyen hastaları ise bir köşeye güzelce oturtup rahatsız etmemeliler.
#Mutfakla aram çok iyi şu sıralar şükür. Bunda biraz çekirdek ailemin et yemeklerinden ve karbonhidrat tüketiminden uzaklaşma gereksinimi etkili sanırım. Böylece ait olduğum Ege mutfağına dair harika zeytinyağlılarımı döktürebiliyorum .Çünkü oldum olası sebze yemeklerinde çok iyiyim. Oh nefis oluyor hepsi! :)
#Az önce üçüncü maddede yazdığım beni çok sinirlendiren kişi aradı. Telefonu meşgule attım. Meleğin işi tamamlanmadı demek halen :)
#Her geçen gün daha iyi anlıyorum ki yazmak beni besleyen çok önemli bir kaynak. Ancak dengeli beslenmek için okuma seçimlerini de titizlikle devam ettirmem gerek.
#Hastanelerle ilgili şu da yapılsın lütfen: Boş boş oturup etrafı seyreden hasta yakınlarını markaja alan birer görevli tayin edilsin. Boş bekleyen kimselere güler yüzle okuyacak bir şeyler ikram edilsin. Yani bu kişiler " Yok ben almayayım okumak beni tiksindiriyor " deseler bile onlara dünyayı, evreni, kültürleri anlatan sesli grafiksel anlatılar sunulsun. Yapılsın efendim. Boş beklenilmesin. Gelişilsin.
#Dekorasyonun, kişisel bakımın, herhangi bir bilgi akışının, renklerin, hafif müziğin moralle yakından ilişkisi olduğunu düşünüyorum. Hayatımızda bunlara yer verirken ki seçimlerimiz de çok önemli.
Bugünlük yetsin bu kadar. Oh içim rahatladı! Yaşasın Amelie köşesi! ;)
Sevgiler
herkeslere :)
Fotoğraf, yeğenimin bebişi için elimle yaptığım vosvos :)