Aşağıdaki yazıyı İdlib'deki şehitlerimizin haberlerini almadan önce yazmaya başlamıştım. Zamanlama açısından paylaşmak için daha güzel bir vakit olamazdı sanırım. Kim olduğumuzu sık sık hatırlamamız gereken günler geçiriyoruz. Ruhumuza dokunması dileğiyle...
Konuya dönersek...
Toplum olarak kendimize pek değer vermiyoruz malum. 80 ler ve 90 lar, özellikle kendimizden nefret ettiğimiz ve hızla batı kültürüne evrilmeye çalıştığımız yıllar oldu. İçimizde tek tük farkındalığı yüksek olanlarımız asliyetimize sarıldı ve öz değerlerimizi yaşatmaya çalıştı. Ama geri kalan kocaman bir kesim, kültürel mirası alıp itinayla saklayarak geleceğe teslim etme misyonunu umursamadı.
Oysa kıymetli bir mirasın varisleriyiz hepimiz. Kocaman bir beşiğin, Anadolu topraklarının ortasında bize ait olan çok şey var habersiz olduğumuz,unuttuğumuz, ya da umursamadığımız.
Vakıf geleneğimiz var meselâ tastamam bir gayretle bizi birbirimize kenetleyen. Tasavvuf kültürümüz var 600 yıl boyunca bilinmezin karanlığında çıra gibi cayır cayır yaktığı yüreklerle topluma yarenlik eden. Misafiri seven insanlarımız var ah o beyaz tülbentli anneler... Ticaret yapma anlayışı namus anlayışyla bir olan Ahilik kültürümüz sonra... Yolcuya ayrı bi önem verilir bizde meselâ. Yolda kalanı koruyup kollamak ahlâkî bir meseledir bizim için. Ve daha bir sürü detay bizden... Bize dair... Bunlar ilk etapta akla gelenler. Daha neler çıkarır kimbilir tarihbilimciler, araştırmacılar, kitaplar, yazanlar,yazılanlar...
Yani kısaca biz diyorum "biz". Hani bu günlerde sadece birbirine sövüp sayan, cinnet geçiren, kutuplaştıkça kutuplaşan, büyüğüne saygısı yitmiş, küçüğüne sevgisi bitmiş, herkesin sadece kendi derdiyle hemhal olmuş gerisine kapısını kapatmış bir halde durup dururuz ya yerimizde. İşte biz o değiliz aslında. Çok başka bir şeyiz.
Belki tozumuzu silkelemeli bir şeyler. Ya da biz silkelenmeliyiz. Kim olduğumuzu yeniden hatırlamak için.
Güzelliğimizi görebilmek için...
Güçlenip kuvvetlenmek için. Yine, yeniden...
Sevgiler canlar...