15 Ocak 2020 Çarşamba

Cesaret

   Aslında bu fotoğrafı koymayacaktım. Yani cesaretle ilgili bir şeyler karalamak istedim ama fotoğraf seçerken elim yanlışlıkla bu fotoğrafa dokunmuş ve de bloğa aktarmış oldum böylece. Hay Allah dememe kalmadan bu tatlının da cesaretle ilişkisini anımsayıp bu fotoğrafın aynen kalmasını istedim. Yazının sonunda neden bahsettiğimi açıklarım. 

    Hayatta tanıdığım bazı insanlar var. En zor şartlarda en çetrefilli işlere atlayıp bir çırpıda çözüyorlar. "Başlamak bitirmenin yarısı" sözünü somut bir hale getiriyorlar adeta. Benim kafamda "acaba olur mu, yarı yolda kalır mıyım, ya şöyle şöyle olursa da beceremezsem" gibi bir sürü soru yer kalabalığı yaparken cesur insanlar ateşe atlayan pervaneler gibi işin üzerine atılıp bir çırpıda bitiriyorlar. 
    Bir keresinde bir vakıfta gönüllü çalışırken, vakıf başkanı abla vakıf binasının bir kısmını tadilata sokmaktan bahsetmişti. Ben ve benim gibilerin içinde soru kelebekleri uçuşmaya başladı tabi hemen. "Bunun için bütçe lâzım, iş gücü lâzım, vakit lâzım. Hepsini aynı anda nasıl temim ederiz? Hem zaten şu anda bile imkanlarımız kısıtlı ki... bla bla bla.."  Ama vakıf başkanı abla bizzat kendisi balyozu eline alıp işe koyulunca hepimiz şaşıp kalmıştık. Ve mecburen sürece destek olduk. Sonuç olarak bir kaç hafta içinde çok kullanışlı ve şık bir vakıf binamız olmuştu. 

    Bazıları da var ki herkesin bir kişi üzerine saldırdığı zamanlarda o kişinin lehine yer alıp destek olabiliyor. Bu da bir cesaret meselesi. Çoğunluğa, karşı duruş sergilemek yani. Bunu yapmayı severim. Eğer gerçekten bir haksızlık varsa ortada yani. Altta kalanın yanında olmak bana pek zevkli gelir. Bu eğilimimin kaynağı çocukluğumdaki bir anı olsa gerek. İçimi ezen bir anı. 
    Çocukluğumda mahallemizde bir düğün yemeği hazırlanıyordu. O vakitler herkes yardıma giderdi bu gibi işlere. O günkü yemek hazırlığında arkadaşlarla biz de gitmiştik. İçimizdeki bir kıza karşı gıcık olmuştuk sanırım. Her zaman yanımızda olan bir kız değildi. Yabancı sayılırdı. O kız da yardım ediyordu. Herkes sürekli kızın yaptığı işi eleştiriyor ve onu kırıyordu. İşi bırakıp gitmesini ve başbaşa kalmayı istiyorduk belkide. Ben de onlara katılmıştım ve kızı rencide edecek şeyler söylemiştim sanırım. Tam hatırlamıyorum ama çoğunluğa uyduğumu çok net hatırlıyorum. Başkalarına saçma gelebilecek bu ufacık detayın ince bir kıymık gibi halen içimde durup durması çok ilginç. Belki de bu anı yüzünden  şimdilerde nerde çoğunluk tarafından linç edilmek durumunda kalan birini görsem onun yanında yer almaya çalışırım. Günah çıkarma eğilimi olabilir ama rahatlatıcı bir eylem.  

    Mutfakta cesaret de başlı başına bir dosya. Yemeklerin aklı var derdi bir tanıdığım. "Eğer pasif kalıp ne yapacağını bilmez halde görürse seni, iktidarı elini alır ve güzel bir şey yapmana imkân vermez. Sen atlayacaksın yemeğin üstüne, kendinden emin olacaksın ve iktidarı eline alacaksın." Derdi. Kulakları çınlasın. Bi keresinde ablam da buzluktan çıkardığı bir donmuş börülce poşetine  şaşkın şaşkın bakarken ben, cesaretin rolünü hatırlatmıştı bana. Ben poşetin içinden az bir miktar donmuş börülceyi nasıl çıkartsam ki diye düşünürken poşeti eline alıp hızla mutfak bankının kenarına çarpmış ve ihtiyacımız olan börülceyi tencereye boşaltıvermişti. Bi yandan da kıkırdayıp "mutfakta hızlı ve cesur olmalısın Bilgecim"  anlamında bir şeyler söylemişti. O günden sonra dondurucudan bir şeyler çıkarıp yemekte kullanmak benim için sancılı bir iş olmaktan çıkıvermişti. 

Evet bir cesaret örneği gösterip ilk defa yaptığım bu tatlıyı, katıldığım bir akşam yemeğine götürmüştüm geçen hafta. Tatlının içinde ıspanak var. Beğenileceğinden çok emin olmamakla birlikte yine de risk almayı tercih etmiştim. Çok beğenildi. 
Cesur olmak,  belli dozda olunca müthiş işlevsel bir şey. Bazen ise kaçınılmaz bir ihtiyaç. Onunla ilgili yazacaklarım bu kadar. 
Cesaret ve sevgi dolu günler olsun canlar. 

12 Ocak 2020 Pazar

Basit yaşamak

 Hayatım boyunca kaotik şeylere hiç girmedim. Herhangi bir şey eğer fazlaca karmaşıksa oradan uzaklaştım hemen. Yani kişisel gelişim kitaplarının yazdıklarının tam tersini yaptım. Çözmeye çalışmadım. Hayaller, renkler, estetik, zerafet, duygular  v.s. İlgilendiğim şeyler bunlar oldu genelde.  

Neden böyle oldu bilmiyorum. 0/7 yaş aralığımdaki bazı ebeveyn ihmalleri olabilir. Mesela çocukluğumda çok tv izlerdim. Genelde etrafımdaki herkes beni konuşturmaya çalışırdı. Herkes tarafından çokça şımartıldım. Sevgi manyağı yapılır mı bi insan. Ben yapıldım. Annemin dedikodusunu yapmayacağım şimdi burda. Ama bence bu ve benzeri bi takım eğitim falsoları, mücadele ve sorun çözme kabiliyetimi köreltmiş olmalı. Çünkü çocukluğumda tüm sorunlarım etrafımdakiler tarafından itinayla çözüldü hep. 

Diğer yandan, içimde bitmek bilmeyen bir yaşam enerjisi oldu hayatım boyunca. En zor zamanlarda bile dibe vurmama engel olan bir enerjiydi bu. Şimdi bu da iyi mi kötü mü o da tartışılır. Ara sıra dibe vurmalı bi insan bence çok sert olmayacak şekilde. Neyse ne diyordum.  Yaşam enerjim... Daha sonraları da insanlar bu yaşam enerjisini çok sevdiler. Çok sayıda insan bu enerjiden beslendi de. Zerre miktar sakınmak gelmedi aklıma bu enerjiyi paylaşma konusunda. Yedisinden yetmişine geniş bir yelpazeyle hem de... 

Üzerimizde oluşan donanımlar hep bizi koruyan kollayan cinsten şeyler. Mevlânın bize olan sınırsız sevgisinden olsa gerek. Ben sorunlardan kaçtıkça yaşam enerjim arttı. O arttıkça çevremdeki hayran kitlesi arttı. Sorunlar azaldı. Beraberinde benim çözüm yeteneğim de azaldı tabi... Çözüm yeteneğim yok ama çözülüyor ufak tefek  sorunlar bi şekilde şükür. Sorun çözmede yetersiz olsam da kimsenin başına sorun olmamaya azami özen gösteriyorum o da ayrı. 

Şimdilerde bakıyorum kendime. Yaşıtlarımla aramda devasa farklar var. Kırk yaşında kadınlara bakıyorum, çoğu telâşlı, hırslı, kaygılı ve çilekeş... Çözümleyecek bir sürü sorunları ve benimkinden çok daha maharetli çözüm kabiliyetleri var. Ama yine de çok yıprandıkarını söylüyorlar. Oysa yaşadıkça yıpranmak yerine parlamalı değil mi insan ? Bence öyle... 

Hep basit yaşamayı tercih ettiğim için halen enerji doluyum. Konuşmayı, gülmeyi,  sıcacık ilgiyi alakayı seviyorum. Samimiyeti seviyorum. Ama ihtirası sevmiyorum. Yüksek topuklar midemi bulandırıyor. Hep spor ayakkabı olmalı ayaklarımda. Rahat,özgür ve her an için beni ortamdan kaçırabilecek nitelikte...  Bi sorun çıkarsa diye. 


Elbette her şey bu kadar basit değil. Hayatta mecburiyetler var bi de. İstenmeden omuzlara binen ağırlıklar var. İstese de basit yaşayamayanlar var elbette. Ancak gözlemlediğim bir şey var : Bir insan ne kadar çok ihtirastan vazgeçip hayatını sadeleştirirse o kadar fazla yaşam gücüne kavuşuyor. Yani demem o ki tuttuğunu koparanların eli hep dolu oluyor evet ama kalpleri çok yoruluyor. Çabuk yoruluyor. Yazık oluyor. Çoğu hayat yaşadıkça parlamıyor, tam tersine yıpranıyor. 
Sorun büyük. O zaman kaçtım ben. 

2 Ocak 2020 Perşembe

2020

   Durun şuraya yeni yıl ile birlikte kazanmak istediğim alışkanlıkları bi yazayım. Hani yıl içinde falan karşıma çıkarsa, kendime hatırlatma olur. 

#Herhangi bir ortamda herhangi bir konuda fikrim sorulduğunda susmak yerine en doğru şeyi söylemek. Yani kimseyi  kırmadan tabi yine de... 

#Her gün bir konuda araştırma yapmak. Notlar almak. 

#Göz nimetini daha iyi koruyabilmek. Her ıvır zıvırın oradan içeri girmesine engel olmak. Beynin penceresi çünkü o. 

#Sosyal medyanın, ben farkında olmadan vakti vakumlamasına karşın daha dikkatli olmak. Akışa dalıp gitme gafleti var ya ondan bahsediyorum. 

#Meleklerin evde ben yalnızken bile benimle olduğunu hep hatırda tutmak. Etrafında kendine hizmet eden bir ordunun sultanına yaraşır zarafette yaşama gayretinde olmak. 

#Evi her an için misafir gelebilir durumda tutmak. 

#Her gün bir yemek tarifi öğrenmek. Damak tadını zenginleştirme gayretinde olmak. (Bu daha çok eşimin yerleştirmemi istediği bir alışkanlık aslında) 

#Az yemek, çok su içmek, daha fazla meyve ve sebze tüketmek. 

#Vakti kullanırken hep bi sonraki saatin plânını yapmak ve boşta kalmamak. 

#Özellikle Turk-islam tarihi, edebiyat ve yeni bilimsel gelişmeler konularında gelişim göstermek. 

#Her gün yazmak. Ama mutlaka yazmak... 

#Blogları daha fazla ziyaret etmek. Daha fazla blogcan tanımak. 

#Daha fazla canlı kanlı sohbetler. Oturup çay/kahve içmeli sohbetler. Daha fazla muhabbet. 

Aklıma gelenler bunlar oldu. Daha vardır ama zihne ilk gelenler önemli o sebep gerisi için zorlamaya lüzum yok sanırsam. 

Herkeslere plânlarının hayallerinin gerçekleştiği ve güzellikler getirdiği vakitler dilerim. 
Sevgiler:) 
Fotoğraf, Cunda /Ayvalık